Şia’nın genişleme alanı

Abdurrahman Dilipak


Şia İran’la sınırlı bir dini akım olarak uzun yıllar kendi içine kapalı halde yaşadı.İran devriminden sonra İran Kudüs’ü kurtarma, İslam Birliği ve İslamlaştırma politikaları çerçevesinde dışa açılmaya başladı. Bir yandan Irak Şiasını kazanmaya çalıştı, öte yandan İslam dünyasının lider ve öncü gücü imajını güçlendirmek için Filistin davasına ve Mescidi Aksa davasını sahiplenmek için Lübnan’daki varlığını güçlendirdi ve Hizbullah hareketini yapılandırdı. 1982 yılında Güney Lübnan’da İsrail’in işgali altındaki toprakları kurtarmak maksadı ile kurulan örgüt bugün silahlı bir kanadı da bulunan siyasi bir harekete dönüştürüldü.

Kerbela ve Necef çevresindeki Arap Şiasının merkezi Irak Şiasının da dini merkezi olmasının ötesinde aynı zamanda bir siyasi merkeze dönüştürüldü.

Bugün Şia İran dışında Irak, Suriye, Lübnan, Bahreyn, Yemen ve Pakistan’da sıcak çatışmaların tarafı, askeri ya da paramiliter grubların çatıştığı güç merkezleri arasında bulunuyor.

Türkiye ve Azerbaycan’da ciddi bir nüfus bulunmakla birlikte, bu iki ülkedeki Şii nüfus büyük ölçüde seküler, sol eğilimli ve dini olmaktan çok kültürel bir karakter gösteriyor. Özellikle Türkiye’de Nuseyri, kızılbaş, Bektaşi, Ehlibeyt, Alevi, Rafizi olarak tanımlanan çok farklı grublar bulunuyor. Yani Alevi denen topluluğun kendi arasında bir uyum da yok..

İran Şiası da kendi içinde farklı grublara ayrılıyor. Huzistan bölgesindeki Arap Şiası kendini Kum’dan çok Necef’e yakın buluyor. Kum da kendi içinde birkaç gruba ayrılmış vaziyette.. İran sadece dini değil etnik açıdan da çok farklı grublardan oluşuyor. Araplar, Farisiler, Azeriler, Kürdiler, Belücler, Türkiler, Afganiler.. Yahudi, Hıristiyan, Mecuzi grublar da var ülkede.

İran’da aslında Cumhurbaşkanlığı İran İslam Cumhuriyetinin devlet başkanı, ama Hameney, dünya Şiasının başı, İran da bir Şia ülkesi olduğu için Hamaney’in otoritesine bağlı. Şia’nın merkezi İran olduğu için, İran’da ruhani ve siyasi iki ayrı otorite sözkonusu. Bu miras Vatikan’a veya Büyük Britanya, Britanya, England’a benziyor.. İran’da toplum, rehberlik, devrim muhafızları, meclis, Hamaney, hükümet ve Kum kendi başına belli özerklik alanları olan otorite merkezleri. Kendi aralarında tam bir uyum da yok.. Ahmedi Necat zamanında bu konu daha fazla dışa vuruyordu.. Necad aynı zamanda İran’da Hüccetiye isimli Mehdiyetle ilgili bir hareketle de işbirliği yapıyordu. Aslında İran derin devleti servet ve iktidarı elinde tutuyor ve hukuki olmaktan çok fiili bir otorite üzerinden icraatlarını sürdürüyor.

Bugün Yemen’deki çatışmaların arkasında Husi denen Lübnan Şiasının örgütlediği bir hareket var. Aslında Yemen Şiası Zeydi. Zeydi’lerin Şafilere yakınlığı Caferiler’e yakınlığından çok daha fazla. Husiler dini olmaktan çok siyasi bir hareket. Husiler uzun süre  Yemen’in kuzeyinde Suud sınır bölgesinde kaldı. Husilerin namlusu Suud’lara dönüktü. Suudilerin Necran bölgesi Şii. Husiler Necran üzerinden Suud yönetimini, daha doğrusu Mekke ve Medine’yi baskı altına alma çabasında. Suudlar da Husilerin karşısına El Kaide’yi koyma çabasında.. Hizbullah militanları Lübnan üzerinden Suriye, Filistin ve Ürdün tariki ile kuzeyden Hicaz yolunu kontrol altına alarak, Suudi yönetimini baskı altına alma çabasında.. Şiiler başarabilirlerse Kudüs, Mekke ve Medine’yi kontrol etmek böylece İslam’ın mukaddes beldelerini kontrol altına alarak İslam’ın doğru tek yorumu / şekli olan Şia’yı Müslümanlar için bir mezhep ya da yorum olarak değil, din olarak dayatmak. Böylece Mehdi ve Mesih’in gelişi öncesinde İslam birliğini Şia temelinde gerçekleştirmek..

Bugün İran’ın Suriye rejimi ile işbirliği yapması, buradaki Nuseyri toplumunu kazanmanın ötesinde Suriye’nin jeo politik ve jeo stratejik konumunu kendi planları lehine kullanmak, Nuseyri halkını zaman içinde kazanmak ve dönüştürmek ve Biladı Şam’daki, onlar için kutsal olarak türbe ve  makamların güvenliğini sağlamak, onları Selefi tehdidinden kurtarmak.

İsrail, Şiilerin Filistin topraklarına yaklaşmasını bir tehdit olarak görürken, batılılar, Şiilerin bölgeye girişi ile,  bölgede dini ve etnik çatışmaların yoğunlaşacağı, Şii, Sünni/Sufi ve Selefi grublar arasındaki çatışmaların İslam birliği içinde derin bölünmeler ve güç kaybına sebeb olacağı görüşünde. İsrail’in güvenliğinin de bu şekilde korunabileceğini savunanlar var.

Bütün bunlara rağmen bizden birilerinin ve CHP’nin nasıl olup da İran siyasetinin taşeronluğuna soyunduklarını anlamak zor. Basında yer alan Wikileaks belgelerine göre İran, “Beşşar Esed’den PKK ile stratejik ittifak yapmasını istedi. Belgeye göre; Suriye’deki rejim düşmesin diye Suriye’de bilfiil savaşan İran, Türkiye’ye karşı Esed’in PKK kartını kullanması için baskı yaptı. Esed’in bu önerilerin ardından PKK ile masaya oturduğu” iddiaları da ortalıkta dolaşıyor..

Sahi Bahreyn’in Sünni/Şii dengesi nasıl değişti. Taşıma nüfusları, silahlı grubların sevk ve idaresindeki üst akıl hangi akıl. Boko Haram nasıl el değiştirdi. Selefilerin DAEŞ’i ile Şiilerin HUSİ’si arasında ne fark var. Çeçen direnişi nasıl bitirildi?. Ya da Mali nasıl Fransızlar ve Rusların kontrolüne geçti?.

Suriye’de Sufi, Şii, Selefi, Kürt, Arap, Türkmen, Nuseyri silahlı birliklerin ardından Süryani cephesi de kuruldu. Chirist Army DAEŞ benzeri bir Hıristiyan cephesi için çağrı yapmaya devam ediyor.. Birileri Suriye’yi cehenneme çevirmek için yangına körükle gidiyor.. Amerikan operasyonlarının hedefi çok büyüyen, kontrolden çıkma riski taşıyan, kontrol dışı unsurların batıya yönelmesi karşısında örgütün kontrol edilebilir seviyeye çekilmesine yönelik bir operasyon sanki.

Selâm ve dua ile..

Kaynak:yeniakit

Yazarın Eski Yazıları