“Eğer kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz Kur'ân'ın doğruluğundan şüpheli iseniz, haydi onunkine benzer bir sure ortaya getiriniz ve davanızda sadık iseniz, bu hususta Allah'ın dışındaki şahitlerinizi yardıma çağırınız.”
“Eğer bunu yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- yakıtı insanlar ile taşlar olan ve kâfirler için hazırlanmış olan Cehennem ateşinden korkunuz.”
Önceki ayetlerde insanlar tevhide (bir tek Allah'a kul olmaya) çağrılmışlar, buna tefekkür yoluyla varabilmeleri için teşvik edilmişler. Ayrıca deliller getirerek onlara ışık tutulmuştu. İnsan kendi düşünce ve iradesiyle inanmaya karar verince, Allah, yaratılış, yaratılmışlar, gayb, âlemi, dünya hayatının sonu, tüm bu soruların cevapları, Allah, insanlar ve eşya ile ilişkilerde takip edilecek yol ve usule ihtiyaç vardır. İnsan kendi kapasitesi bu meçhulleri aydınlatmaya yeterli olmayınca, beşer üstü bir bilgiye, bir kaynağa ihtiyaç duymaktadır. Bu kaynak vahiy’dir. Özel bir dil veya iletişim aracı ile Allah’ın kullarına bilgi vermesidir. İnsanların bu yüce bilgiyi kabul etmeme halinde ya da ikna olmama halinde bir benzerini getirmelerini istemekle cenabı Allah kullarına ilmi yünden yaklaşarak onların ne kader aciz olduklarını beyan etmektedir.
Görüldüğü gibi bu ayet bu konuya girerken önemli bir inceliğe dikkatlerimizi çekiyor. Ayet "Eğer Kulumuz Muhammed'e indirdiğimiz Kur'an'ın doğruluğundan şüpheli iseniz" şeklindeki girişinde Peygamberimizden "Allah'ın kulu" diye söz ediyor, o'na "Allah'ın kulu" olma sıfatını yakıştırıyor. Peygamberimizin burada bu sıfatla anılması, hiç kuşkusuz, çeşitli anlamlar taşır ki başlıca şunlardır;
Her şeyden önce burada, "Allah'ın kulu" olmakla nitelendirilerek onurlandırılmakta ve Allah'a yakın olduğu dile getirilmektedir. Böylelikle en yüce makamın, insanlara da kabul etmeleri için çağrı yapılan Allah'a kul olma sayesinde elde edilebileceği vurgulanmaktadır.
İkinci olarak burada, yani bütün insanların tek Allah'ın kulluğunu benimseyerek O'nun dışındaki hiçbir ilâhı kendisine ortak koşmamaya çağrıldıkları bu noktada kulluğun anlamına belirlilik kazandırılmaktadır. Çünkü insanoğlunun erişebileceği makamların en yükseği olan vahiy makamının sahibi olan Peygamberimiz burada "Allah'ın kulu" diye anılmakta ve bu sıfatla şereflendirilmektedir. Ayetteki meydan okumaya gelince bunu bu surenin başına dönerek değerlendirmek, oraya bağlamak gerekir. Zira Allah tarafından indirilmiş olan bu kitap, yani Kur'an, az önce sözünü ettiğimiz kuşkucu zümrelerin ellerinde bulunan harflerden oluşmuştur. Eğer onun Allah tarafından indirildiği hususunda ya da başka bir niteliği konusunda şüpheleri varsa, onun surelerinin bir benzerini getirsinler, ayrıca bu konuda Allah'ın dışında bir takım şahitleri varsa onları da yardıma çağırsınlar, çünkü yüce Allah kulu Hz. Muhammed'in -salât ve selâm üzerine olsun- davasında haklıdır.
Üstelik, çeşitli ifade üsluplarını ayırt etme becerisine sahip herkes, insanın varlıklar ve nesneler ile ilgili düşünceleri hakkında uzman olan her insan, insan kaynaklı psikolojik ve sosyal teorileri, yaşama tarzlarını, toplumsal sistemleri iyi tanıyan her araştırmacı, hiçbir kuşkuya kapılmadan kabul eder ki; Kur'an-ı Kerim'de geçen herhangi bir sözle aynı konuda bir insanın söylediği söz ve düşünce kesinlikle bir olamaz. Bu konuda duyulabilecek olan kuşku, ya ayırt etme yeteneğinden yoksun bir bilgisizlikten ya da bile bile hak ile batılı birbirine karıştıran bir art niyetten ileri gelebilir. Bundan dolayı bu meydan okuma karşısında aciz kaldıkları halde yine de açık gerçeği inkâr edebilirler.
Kaynaklar
Fizilal
Elmalı
Tevhimü-l Kur'an
Kur'an Yolu.