Kur'an’ın doğum ayı olan mübarek ramazan ayı geldi çattı hoş sefalar getirdi fakat her yıl olduğu gibi bu yıl da ülkemize basınımıza, televizyonlarımıza, gazetelerimize bakıldığında iki konu var 1. sıcaklar nasıl olacak 2. yemekler nasıl yenilecek. Yani ramazanın yazın ortasına gelmesi, saatlerin uzun olması, sıvı kaybı ve beslenme aldı başını gidiyor. Diğer yandan ramazan alışverişi adı altında piyasalar çok heyecanlı, tezgâhlar dolu dolu, işler tıkırında. Öyle ki işin sözde uzmanları sürekli halkı uyarıyor maazallah aman ha oyuna gelmeyin. Diyetçiler televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde hatta sağlık kuruluşlarında sürekli halka daha çok nasıl tüketim yapacaklarına, ne yiyip ne içeceklerine, kaç öğün ve her öğünde ne tüketecekleriyle ilgili bol bol programlar yapıyorlar. Tabi bunlar hepsi -oruç tutunuz sıhhat bulursunuz- bedenle ilgilidir, inanın diyetçiler haklı çarşı pazara bakıldığında ramazan ayı için yaptığımız stoklar savaşta olan Suriye, Irak, Filistin, Afganistan gibi ülkeler bile yapmamışlardır. Ne güzel söyler; “Fakir sultan gelir, hoş da gelir, fakat bizi hoş bulmaz ya boş bulur, yâda nahoş bulur.” bu ölü ibadettir. Bize lazım olan diri ibadettir. Fesubhanallah ay Kur’an ayıdır. Ramazan ruhi bir arınmadır öze dönüştür. Oruç bedenin ruha daha çok müsaade etmesidir. Ruhun da Rabbine miracıdır. Yolculuğudur.
Rabbinizin affediciliğine ve genişliği gökler ile yer arası kadar olan Cennete koşunuz. Burası takvalılar için hazırlanmıştır. Al-imran Suresi 133. Ayet
Yoksa biz cennete talip değimliyiz eğer talip isek ramazana bakış açımızı yemek içmek üzere değil Kur'an-ı anlama üzere inşa etmeliyiz. Bu bakış açısıyla baktığımız zaman ramazan getirmiş olduğu mesajı anlamamızda bize hoca olur. Bizi manadan maksada götürür. Bilmeliyiz ki cennete giden yol ramazandan geçer. Çünkü Kur'an ramazanda nazil oldu. Haydi bakalım bir Hz. Peygamberin ramazanına bakalım, bir de kendi ramazanımıza bakalım, eksikliklerimize bakalım yeniden talip olalım. Allah'n belirlediği gündemi bizlerde kendimize gündem yapalım Rabbimizin. “Siz ey iman edenler oruç tıpkı sizden öncekilere olduğu gibi sizede yazıldı belki bu sayede takvaya erersiniz.” Bakara Suresi 183. Ayet. Öyle ya Kur'an oruç sizden öncekilere kılındığı gibi size de farz kılındı buyuruyor. Demek ki oruç insanlıkla yaşıttır, vahyi geleneğinin değişmez bir düsturudur. Onun içindir ki oruçlu her mümin, ilk insandan bu güne kader yürüyüşünü sürdüren iman kervanına katılmış bir yolcudur oruç aynı zamanda geçmiş mübarek ümmetlerden bize intikal eden bir emanettir ve her mümin buna sadakat göstermek zorundadır. Aksi halde idrak edeceğimiz ramazanı gerçek mana ve maksadından uzak bir festival haline dönüştürmüş oluruz bu da hem rabbimizin insanlık ailesine vermiş nimete ihanettir ve hem de bizden önceki ümmetlere ihanet olur.
“Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarının arasına gir. Cennetime gir.” Fecr Suresi 27-30 Ayetler
Nefs-i mutmainne’den murat, hiçbir şüphe ve tereddüt taşımadan, itminan-ı kalple ve Allah'ı Rab kabul edip O'nun peygamberlerinin getirdiği dini de hak din bilerek Allah'a ulaşan insandır. O insan, Allah (c.c.) Rasulünün getirdiği her akide ve ameli hakk olarak kabul eden ve Allah'ın dininin yasakladığından mecburen değil, seve seve kaçınarak uzak durandır. O insan Allah (c.c.) yolunda ne fedakarlık gerekiyorsa yapan, O'nun yolunda türlü zorluk ve eziyet geldiği halde sakin kalbiyle O'na dayanan, dünyanın İslâm dışı lezzet ve menfaatlerinden mahrum kaldığı halde onları özlemeyen, tersine bu konuda kalbi mutmain olarak hakk dini takip edip bu pisliklerden korunandır. Tevhimü-l Kur'an