Neden Kur'an Halkaları?

Halil Kara


          Rahman Rahim Allah'ın adıyla.

          Oku, Yaratan Rabbinin adıyla. O insanı sevgi ve alakadan yarattı. Oku, zira Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O insana (bilgiyi) kalemle (kaydetmeyi) öğretti. O insana bilmediklerini öğretti.

          Alak Suresi 1-5. Ayet.

          Gördüm ki, gecesi gündüzü ardı ardına birbiriyle değişip giden şu fani hayatta baki kalmak için, çaresiz insanlığın elinde hiç bir tutamak yok. Gördüm ki O'nun yer ile gök arasında geçmişten geleceğe doğru kaynaşan, coşan, coşup coşup çarpışan dalgaları arasında her zaman kendine çağırıp duran ebedi hayatın davet sesi çınlıyor. Her zaman hak, ``bana gel`` diye çağırıyor. İnsan kulak tıkıyor, duymak istemiyor; sanki kaçınmak için çırpınıyor. Fakat çırpınıp çırpınıp ölüme teslim olmaktan başka ne yapıyor? Hâlbuki sevmediğine teslim olmakla, sevdiğine teslim olmak arasında ne büyük fark vardır? Demek ki; insan için hakkı sevmek, hakka hizmet etmek, sonunda hakkın cemaline ermekten daha büyük bir mutluluk hazzı yoktur. Ne var ki, nice yıllardır biz Müslümanlar Kur'an'la hayat'ın arasına yıkılmaz sedler çekmişiz hele son asırlarda Kur'an'ı Mübine beşerin hayat kitabı olarak değil; mihrap nağmeleri, mezar duaları gözüyle baktık. O'nu sırf ahiret kitabı bildik -Ölüler dini değil, bu din, dini hayat- diyen Akif, Müslümanların bu büyük derdini şu mısralarıyla ne güzel ifade eder; Ya açar bakarız nazm-ı celilin yaprağına, Ya üfler geçeriz bir ölünün toprağına. Pakistan'ın büyük şairi Muhammed İkbal’da: Kusur İslam’da değil bizim Müslümanlığımız da’dır der. Şu halde bu kusurlarımızı idrak ederek Kur'an-ı Kerimin dünya ve Ahireti içine alan hayat düsturu olduğunu bilmemiz ve o sonsuz kaynaktan azami derecede nasibimizi almaya çalışmamız gerekiyor. Bunun için Kur'an halkalarını kurup bir araya gelerek müzakere şeklinde bilgilerimizi paylaşmak bilmediklerimizi öğrenmek bireysellikten çok daha faydalı olacaktır. Şu gerçektir ki; asrısaadetin Müslümanların Kur'an-ı Kerim'i hayat kaynağı, hayat düsturu, hayat kitabı olarak tatbik ediyorlardı. Bunları yaptıkları ilk yerde Kur'an halkalarının ilk başladığı yer olan kendi evleri ve Darul Erkam idi. Bizlere de düşen evlerimizi Kur’an Okulu ve mescit yapmaktır. Kur’an dostlarının ve talebelerinin yanında olmak, onları tanımak, onlarla dost, arkadaş, kardeş olmak ve yeni Kur'an dosları oluşturup birlikte tam teşekküllü Kur'an evleri, okulları tesis etmektir. Bilmediğimizi, öğrenmek bildiklerimizi tekrar etmek ve tebliğ etmektir. Öğrendiklerimizle, amel etmek, birbirimizi sevmeyi öğrenmektir. Fiili bir ibadeti yani Kur'an’ı öğrenme ve öğretmenin farziyyetini yerine getirmektir. Gayemiz Kur’an’ı anlamak ve hayatımıza uygulamaktır. Öyle ise Kur’an nedir ile başlayalım. Kur'an-ı Kur'an'a sorduğumuzda O kendisini bize şu özellikleriyle tanıtmaktadır: Kur'an daima okunan demektir. Şuara (192-196) İsra (106) ve Al-i İmran (3-4)' den yola çıkarak Kur'an'da Kur'an’ın tarifi şöyledir; Âlemlerin Rabbinden emin bir elçi vasıtasıyla ebedi hakikatin anlam ve amacına uygun olarak Hz. Muhammed (a.s) kalbine açık ve anlaşılır bir Arapça ile insanlığa iletilmek üzere indirilen, önceki vahiylerde yer alan ezeli hakikatleri bünyesinde taşıyan ve onları tasdik eden, insanlığa yol gösteren ve iyiyi kötüden ayıran İlahi kelamdır. Terim olarak yapılan tanımların Hz. Muhammed'e vahiy yolu ile Arapça olarak indirilen Allah'tan geldiği ezberden ve yazılı olarak aynı ile intikal ettiği konusunda şüphe bulunmayan Müslüman’ca yaşamak isteyenler için hayat kılavuzu olan İlahi kitap şeklinde özetlemek mümkündür.

          Allah birbirinden gelme nesiller olarak Adem’i, Nuh’u, İbrahim Ailesini, İmran’ı seçip Alemlere bütün yaratılmışlara üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir.

          Bugün birbirinin Nesli olarak devam edip giden bu türün başlangıcı tabiatın hükmüyle değil bir ilahi istif ile ortaya çıktığını ve sonra bu istifinin onlar birbirinden türeme tek bir zürriyettir. Ali varlıktır nitekim. Doğrusu Biz insanı en güzel kıvamda şekilde yarattık, buyuruyor. (95/4) Bu yaratılmışların içersinde de yine bir seçim ile Peygaberler’de seçilmiş, sıddık; Doğru sözlü. Emanet; Emin güvenilir. İsmet; Temiz günahsız. Fetanet; Üstün zeka ve üstün akıl. Tebliğ; Allah’tan aldıkları vahyi olduğu gibi toplumlara aktarırlar. Bu seçilmişlerin başında Hz. Âdem’i, Nuh'u, İbrahim Ailesini ve İmran Ailesini seçip Âlemlere bütün yaratılmışlara üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir. (3/33-34)                                                     

          İZTİAZE

          Kur'an okuyacağın zaman aşağılanarak kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın. (Nahl/98)

          Ve de ki; Rabbim şeytanların fitilleme ve dürtülmelerinden sana sığınırım. (Mümin'ün /97)

          Evet, iztiaze şeytanin ve kötü insanların şerrinden her türlü zarar bela afet musibetlerden Allah’a sığınma. Bkz: Felak 1, Araf 200, Nas 1, Bakara 67, Meryem 18,

          Hadisi şeriflerde de Hz. Peygamber; “Nimet ve sıhhatin yok olmasından ilahi azap ve gazaptan, delirmekten, hastalıklardan, kulak, göz, kalp ve cinsel organın şerrinden, açlıktan, hıyanetten, acizlik, tembellik, korkaklık, bunaklık, cimrilik, kabir azabından, hayat ölüm fitnesinden, ağır borçtan, düşmanın galip gelmesinden, canlı her şeyin şerrinden, zulüm etmekten, zulüme uğramaktan, sapmaktan, küfürden, huyların ve arzuların kötülüklerinden, boğulmaktan, yanmaktan, kederden Allah'a sığınırım” buyurmuşlardı.

          Dil ile İztiaze.

          De ki; Rabbim şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım. (Müminün 23/97.)

          Şeytan iblisten yaptığı yaptırmak istediği kin, nefret, böbürlenme, isyan, fuhşiyat, içki, kumar, hıyanet, düşmanlık, nankörlük, vesvese veren, saptıran açık ve net olarak insanoğlunun düşmanı olan iblisin işlerinden iztiaze ediyorum sığınıyorum.

          Fiili İztiaze.

          Kur’an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. (Nahl 16/98.) Müminün süresinde ki iztiaze dil ile yapılması istenen bir emirdir. Fakat Nahl süresindeki emir fiilen yapılmasını istemektedir. Özet olarak hem dil ile hem de fil ile yapılması istenen İztiaze’dir.

          Sembol olarak verecek olursak iztiaze bir ülkenin varlığını bilme tanıma sürecidir. Besmele O ülkenin vizesidir. Ülkenin en temel şehri de Fatiha’dır.

          İztiaze varlığın sahibini bilmek besmelede insanin Rabbi ile buluşmasıdır, her işine karıştırmasıdır. Besmele çeken Allah'ı kendisine şahit tutması hayatı ibadete dönüştürmüş demektir. Besmele aynı zamanda Allah'a çıkarılmış bir davetiyedir. Besmele ile işe başlayan biri Allah’ım senin yardımın olmadan yapamam yardımına ihtiyacım var demek istemektedir.

Yazarın Eski Yazıları